- ANA SAYFA
- 4. SINIF
- 5. SINIF
- 6. SINIF
- 7. SINIF
- 8. SINIF
- DKAB LİSE
- GRUPLAR YARIŞIYOR
- ONLİNE TESTLER
- SURE VE DUALAR
- Akıllı Bilgi Kartları
- Hangisi Doğru
- Siyer Etkinlikleri
- Çesitli Etkinlikler
- Din Eğitimi
- İnteraktif Etkinlikler
- Kur'an Öğreniyorum
- Dini Boyama
- İLAHİLER
- Eğitsel Videolar
- Projeler
- Site Hakkında-İletişim
- SON DAKİKA
- 2 KİŞİLİK OYUNLAR
- ÇEVRE EĞİTİMİ
- İngilizce Oyunlar
06 Mart 2021
Din Eğitimcileri İçin Pedagojik Kılavuz
Özellikle göreve yeni başlayan dostlarımız ve tüm
din eğitimcileri için faydalı bir yazı olduğunu düşünüyoruz.
Din Eğitimcileri İçin Pedagojik Kılavuz
Çocuk ve eğitim yan yana geldiğinde ortaya çıkan bir diğer
kavram pedagojidir. Çocuklar gibi narin varlıklara yapılan eğitim ve öğretim
pedagojik olarak doğru olmadığında psikolojik olarak yaralanmış çocuklar ortaya
çıkabilmektedir.
Çocuklara verilecek iyi bir din eğitimi için, derin dini
bilgiye sahip olmak ya da çocukları seviyor olmak yeterli değildir. Aynı
zamanda çocuk dünyasını iyi tanımak, çocuk gelişim dönemlerini bilmek, çocuk
düşüncesinin nasıl seyrettiği ve temel eğitim yöntemleri hakkında da bilgi
sahibi olmak gerekir. Aksi takdirde din eğitimi vermeye çalışırken dine uzak çocuklar
yetiştirmek mümkündür.
Çocuklarda din eğitimi konusu, oldukça geniş ve derin bir
konudur. Din, o kadar çok inancı, yaşama biçimini, davranış kalıplarını
içermektedir ki, her birisinin çocuğa nasıl anlatılacağı başlı başına bir
çalışma gerektirir.
“Kur’ân hangi yaşta, nasıl öğretilmelidir?”,
“Allah çocuklara nasıl anlatılmalıdır?”,
“Melekler konusunu nasıl ele almak gerekir?”,
“Dua ezberine ne zaman başlamak gerekir?”,
“Çocuk ne zaman oruca alıştırılmalıdır?”,
“Kurban çocuğa nasıl açıklanmalıdır?”,
“Ölüm haberi çocuğa nasıl verilmelidir?”,
“Cennet ve cehennemden ne zaman, nasıl bahsedilmelidir?”,
“Hafızlık için en uygun yaş kaçtır?” gibi çok fazla soru vardır.
Her bir din rüknüne, ibadete, iman esasına yönelik ayrı bir
çalışma yapmak mümkündür ve gereklidir.
Çocukla çalışan, çocuğa dair bir mesleği olan herkesin
görevlerinden birisi de çocuk dünyasını bilmek ve tanımak olmalıdır. Çocuk
dünyasının gerçeklerini bilmeden bir çocuğun kalbine ulaşmak, o kalpte iz
bırakmak pek mümkün değildir. Yetişkin dünyasının doğruları ile çocuklara
yaklaşmak onları zedeleyebilir. Bu kısımda, çocuk dünyasının önemli kavramları
ve bu kavramların eğitim süreci içinde nasıl ele alınacağı aktarılacaktır.
Oyun
Çocuk dünyasının olmazsa olmazlarından birisi oyundur.
Çocuklar doğumdan itibaren müthiş bir oyun aşkı ile doludur. Oyun onlar için
nefes alıp vermek kadar önemli bir eylemdir. Aynı zamanda bir ihtiyaçtır. Çocuk
oyun yolu ile dünyayı anlar, gelişimini hızlandırır ve yaşadığı travmatik
deneyimleri çözümler. Bu nedenle oyun, çocuk için lüks ya da gereksiz bir
etkinlik değil, önü açılması gereken bir ihtiyaçtır. Oyun, aynı zamanda yeni
bilgilerin hazmedilmesini sağlar. Bu nedenle çocuklarla yapılacak her türlü
eğitimde oyun mutlaka yer verilmelidir. Çocuklar için bir eğitim planlayıp işin
içine oyunu katmamak çocuk dünyasına uzak kalmak demektir.
Hareket
Biz yetişkinler hareket etmeden belli bir süre durabiliriz.
Bu bizim için normal bir davranıştır. Ancak çocuğun yapısında hareket etmek
vardır. Hareket edemeyen çocuk strese girer. Bu nedenle çocukların eğitim
ortamları içinde yeteri kadar hareket etmesi sağlanmalıdır. Çocukların harekete
olan ihtiyaçlarını anlamak için bir teneffüs vaktinde okul bahçelerini
gözlemlemek yeterlidir.
Çeşitli drama, skeç ve oyun etkinlikleri ile çocuğun hareket
ederek öğrenmesi sağlanabilir. Hac anlatılırken, namaz öğretilirken uygulama
yapmak aynı zamanda hareket etmek anlamına gelir. İkincisi ise, çocuklara
hareket etmeleri için zaman tanımaktır. Her yarım saatlik öğretimin ardından
çocukları hareket etmeleri için serbest bırakmak, bu esnadaki
hareketliliklerini hoş görmek gerekir. Masa başı çalışma gerektiren konularda
ise çocukların hareketlerini kısıtlamaya gitmemek gerekir. “Ayağını kıpırdatma,
kollarını oynatma, iki dakika rahat dur!” gibi söylemler çocuğun yapısı ile
çelişen söylemlerdir.
Merak
Çocuk duygu dünyasının önemli bir parçası meraktır. Çocuklar
bu dünyaya yoğun merak duyguları ile gelirler. Bu duygu, onların dünyaya
hızlıca adapte olup kısa sürede hayatı öğrenmelerini sağlar. Çocuk bu merakı
sayesinde, yürümeyi, konuşmayı, eşyaların adını ve ne işe yaradıklarını kısa sürede
öğrenir.
Merak ile ilgili eğitimcilerin dikkat etmesi gereken konu öğretimi planlarken sorularla çocukların merak duygusunu diri tutup, öğrenmeyi kolaylaştırmaktır. Bir çocuk için en zor şeylerden biri merak etmediğini öğrenmektir. Merak etmediğini öğrenen çocuk zamanla öğrenmeden soğur. Bu nedenle çocuklara yönelik her öğrenme faaliyeti, merak uyandıran sorular ve öykülerle başlamalıdır. Bir çocuk, merak duygusu harekete geçtikten sonra rahatça öğrenme gerçekleştirebilir.
Hayal
Çocukların biz yetişkinlerden üstün olduğu bir alan da hayal gücüdür. Çocuklar çok zengin bir hayal gücüne sahiptir. Eğitimcilerin görevlerinden biri de çocukların bu gücünü korumasına yönelik çalışmalar yapmaktır. Her günün sonunda “Hadi hayal kuralım.” diyerek gün içinde işlenen konularla ilgili 5 dakikalık hayal kurmak hem çocukları eğlendirir, hem de onların hayal dünyalarını diri tutar.
Şefkat ve Sevgi
Çocuk için şefkat ve sevgi demek her şey demektir. Balıkların
su dışında yaşayamaması gibi çocuklar da sevginin ve şefkatin olmadığı bir
ortamda yaşamakta zorlanırlar. En iyi öğretim teknikleri ve teknolojileri ile
donatılmış bir programın içinde sevgi ve şefkat yoksa, bu program çocuklara
uygun değildir. Çocuk, ancak sevildiğini ve değer gördüğünü hissettiğinde
öğrenme kanallarını açar. Sevilmediği bir ortamda zihnini, duygularını kapatıp
ve kendini izole edebilir. Bu nedenle öğretimden önceki hedef,
çocuklar tarafından sevilir olmaktır. Çocuklar mekânı, eğitimciyi sevdikten
sonra kendi zihin kapılarını açarlar ve daha kolay öğrenirler.
ÇOCUĞUN GELİŞİMSEL ÖZELLİKLERİ
Çocuklarla çalışan kişilerin çocukların dünyasını tanımakla
birlikte çocukların gelişimsel özelliklerini bilmesi de beklenir. Yirmi beş
yaşındaki bir kişi ile elli beş yaşındaki bir kişinin zihin, duygu ve
psikolojik gelişim, birbirine yakındır. Ancak dört yaşındaki çocukla altı
yaşındaki çocuk farklı düşünüp farklı hissedebilir. Sekiz yaşındaki bir çocuk
için geçerli bir yöntem on yaşındaki çocukta pek işe yaramayabilir. Yani
çocukların gelişim özellikleri değişkendir. Bu nedenle çocukla çalışan
kişilerin çocuğun gelişimsel özellikleri konusunda bilgi sahibi olması beklenir.
Bu kısımda çocuğun gelişimi psikososyal gelişim, bilişsel gelişim ve duygusal
gelişim olarak üç ana başlıkta ele alınacaktır. Çocuğun tüm gelişimsel evreleri
anlatılmamıştır.
Psikososyal Gelişim
Erik Erikson Amerikalı bir psikologdur ve uzun yıllar
insanın psikososyal gelişimi üzerine çalışmıştır. Hayatın farklı yaş
dönemlerini psikolojik gelişim açısından incelemiş ve bu dönemlerde insanı
bekleyen gelişimsel görevleri ve risk faktörlerini sıralamıştır. Erikson,
psikolojik açıdan sekiz gelişim basamağı tanımlamıştır. Eğer insan her
basamakta onu bekleyen psikolojik ihtiyacını karşılarsa hayatta başarılı ve
mutlu olabilmektedir. Bu ihtiyaçlar karşılanmazsa kişi psikolojik olarak
çeşitli sorunlar yaşayabilmektedir.
Erikson’a göre 6-12 yaş arasındaki çocuklar, “Başarı &
Aşağılık Duygusu” dönemindedir. Yani bu yaş grubundaki çocuklar için en önemli
psikolojik gereksinimlerden birisi başarıdır. Eğer bir çocuk hayatının bu
döneminde çeşitli başarılar tatmamışsa, kendini yeterli ve başarılı olarak
görmemişse bir aşağılık duygusuna kapılabilir. Kendini işe yaramaz ve
beceriksiz biri olarak tanımlayabilir. Yani 6-12 yaş arasındaki her çocuğun bir
şekilde “Ben başarılıyım ve bazı işleri yapmada iyiyim.” duygusunu hissetmesi
gerekmektedir.
6-12 yaş grubuna eğitim veren eğitimcilerin önemli
görevlerinden biri çocukların başarılı oldukları alanı bulmak ve bunu çocuklara
göstermektir. Çocuk kendi başına iyi yaptığı işlerin farkına varamayabilir. Bu
konuda bir rehbere ihtiyaç duyar. Kimi çocuklar Kur’ân’ı öğrenmede, kimisi dua
ezberinde, kimi ibadetleri uygulamada, kimisi olumlu davranış sergilemede, kimi
ise kurallara uymada daha iyidir. Eğitimcinin görevi bu dönemde çocukların
eksikliklerini görmekten ziyade çocuğun iyi olduğu alanlarını bulup ona
göstermektir. Eğitimciler kendileri için bir başarı tablosu oluşturup hangi
çocuğun hangi alanda başarılı olduğunu kaydedebilirler. Önemli olan bu tabloda
her çocuğun karşısına başarılı olduğu bir alanı yazabilmektir.
Çocuklara bu dönemde yapılacak iyiliklerden biri de onlara
din eğitimi kapsamı dışında hangi alanlarda başarılı olduklarını sormaktır.
Bazı çocuklar futbolda, bazıları misket oynamada, bazısı matematikte, bir kısmı
fen dersinde, kimisi flüt çalmada, kimisi resimde, kimisi de bilgisayar
oyunlarında iyi olduğunu söyleyebilir. Bazıları iyi tamir yaptığından, bazıları
da hızlı koştuğundan bahsedebilir. Çocukların bu özelliklerini sene başında onlardan alıp eğitim süresince bu yönlerine vurgu yapmak
çocukların bu gelişim dönemini başarılı bir şekilde geçirmesini sağlar.
Bilişsel (Zihinsel) Gelişim
Jean Piaget İsviçreli bir psikologdur ve çocukların düşünce
sisteminin nasıl geliştiğini araştırmıştır. Çocukların düşünceleri
yetişkinlerden çok farklıdır. Mesela hayatlarının bir döneminde güneşi ve ayı
canlı olarak düşünürler. Daha büyük nesnelerin daha ağır olacağına inanırlar.
Sembollerle (harfleri, sayıları) öğrenmek konusunda zorlanabilirler.
Piaget, çocuğun düşüncesinin gelişimini dört dönemde
incelemiştir. Buna göre 6-12 yaş arasındaki çocuklar Somut İşlemler
Dönemi’ndedir. Yani altı yaşından sonra çocuklar sembollerle düşünebilirler,
akıldan işlem yapabilirler, hayvanları çeşitli özelliklerine göre
gruplayabilirler. Ancak bu dönemde soyut düşünce henüz gelişmemiştir ve
çocuklar soyut kavramları anlamada zorlanırlar. Kendilerine gelen soyut
mesajları hemen somuta çevirirler. Örneğin andımızdaki “büyüklerini saymak”
deyimindeki ‘sayma’nın ne demek olduğu bu yaştaki çocuğa sorulsa muhtemelen
teker teker parmakla saymayı söyleyecektir. Aynı şekilde, vatan, millet, şehir,
ülke, ilçe gibi kavramlar bu yaş çocukları için zor kavramlardır.
Dine ait birçok kavram soyuttur. Allah, melek, sevap, günah,
ibadet, cennet, cehennem, dürüstlük, sabır gibi pek çok kavram soyuttur. Çocuk
bu kavramları dünyasına somutlaştırarak alır. Çocuklara bu kavramlar
olabildiğince somutlaştırılarak verilmelidir.
Çocuk bu dönemde Allah’ı birçok gözü olan bir insan gibi
hayal edebilir, melekleri kendi hayalinde somut bir varlığa dönüştürür. Sevap
kavramını gülen yüz etiketine, günah kavramını ise okulda kendine verilen üzgün
yüz etiketine benzetebilir. Herhangi bir davranışından dolayı “Allah sana sevap
yazar” dendiğinde Allah’ın vücudunun bir yerine “sevap” kelimesini yazacağını
düşünebilir. “Kadir gecesi geliyor” dendiğinde adı Kadir olan birinin gece
geleceğini hayal edebilir.
Çocukların somut düşündüğünü bilen bir eğitimci üç konuda
dikkatli olmalıdır.
İlki, çocuklar tarafından dinin bazı kavramlarının
somutlaştırmasının hoş görülmesi ve bu ilginç somutlaştırmadan dolayı onların
ayıplanmaması ve onlarla alay edilmemesidir.
İkincisi, bu dönemdeki çocuklara yapılacak olan öğretimlerde
olabildiğince somut olmaktır. Dürüstlük ve sabır konusu somut olaylarla
canlandırılarak, cennet güzel bahçe fotoğraflarına, sevap belki ödül
etiketlerine benzetilerek anlatılabilir. Öteki dünya inancı, kurgusal drama çalışmaları
ile çocuklara anlatılabilir. Çocuklara soyut bir kavramı somutlaştırırken
drama, skeç, kukla, oyuncak, resim gibi somut araçlar kullanılabilir.
Üçüncüsü ise çocukların dine ait sorduğu sorulara da
olabildiğince somut cevap vermektir. “Allah nerede?” diye soran çocuğa
“kalbimizde” gibi bir cevap verirsek çocuk pek anlamaz, ya da bedendeki
kalbimizin içinde olduğunu düşünür. Çocuk bu sorusu ile mekânsal ve somut bir
cevap aramaktadır. Bu soruya “Her yerde” cevabı verilebilir. “Neden Allah’ı
görmüyoruz?” diye soran bir çocuğa “Gözümüz küçük” diye somut bir cevap
verilebilir. Nasıl cevap vereceğimizi bilmediğimiz durumlarda soruyu çocuğa
yöneltip “Sence nasıl olabilir?” diye onun somutlaştırmasını öğrenmek de
faydalıdır.
Duygusal Gelişim
Hiçbir dini öğretide ergenlik dönemine kadar çocuklara günah
yazılmaz. Aynı şekilde hiçbir devlet sisteminde çocuklar yaptıkları eylemlerden
dolayı on iki yaşına kadar hiçbir şekilde hapse atılmaz ve cezalandırılmaz.
Bunun birkaç nedeni vardır: İlki, düşünce gelişimi açısından çocukların hak,
adalet, suç gibi soyut kavramları anlayabilecek yetiye sahip olmamasıdır.
İkincisi, çocukların yaptığı davranışların doğurabileceği sonuçları
kavrayabilecek düzeyde zihinsel yetiye sahip olmamasıdır. Üçüncüsü ise
çocukların fizyolojik gelişimi gereği içlerinden gelen duygu ve dürtüleri
yeteri kadar kontrol imkânının olmamasıdır. Bir çocuk markette gördüğü ve çok
istediği bir oyuncağı gizlice cebine koyabilir. Bundan dolayı ceza almaz. Çünkü
o çocuktur ve içinden gelen istek duygusunu tamamen kontrol edebilecek yetiye
tam olarak sahip değildir.
Beynimizin ön kısmı (ön lob) daha çok düşünce ve irade
merkezidir. Beynimizin orta bölgesinde yer alan limbik sistem ise duyguların
merkezidir. Yetişkinlerin beyninin ön lob gelişimi tamamlamıştır ve
yetişkinlerden iradelerini kullanarak duygularını durdurması beklenir. Ancak
çocuklarda, ön beyin gelişim aşamasındadır ve onlar duygularına set çekmede
zorlanırlar. Örneğin bir tartışma esnasında bir yetişkine hakaret edildiğinde o
yetişkin kızabilir ve kızgınlık duygusu ile hakaret eden kişiye vurmak ya da
bağırmak isteyebilir. Bu aşamada yetişkindeki irade sistemi devreye girer ve bu
hakaretlerin doğru olmayacağı konusunda onu uyarır. Yetişkinlerden
duygularından gelen “vurma” isteğini engellemesi beklenir. Ancak çocuklar
içlerinden gelen “vurma” tepkilerini durdurmada yetişkinler kadar başarılı
olamayabilirler. Yine yetişkinler, oruçluyken önlerine gelen güzel yemekler
karşısında açlık duygusunun yol açtığı yeme isteğini iradesini kullanarak
engelleyebilir. Ancak çocuklar aynı iradeyi gösteremeyerek önündeki yemekten
bir parça yiyebilir. Çocukların duygularını kontrol edememeleri gelişimleri
gereği mazur görülmelidir.
Çocuklar duygularını tam kontrol edemedikleri için bazen söz
verip sözünde duramazlar, merak duyguları ile bizim yaramazlık dediğimiz işleri
yaparlar ve etrafı kurcalarlar. Öfke ve kıskançlık duyguları ile arkadaşlarına
vurabilirler. Çocuklardaki bu tür davranışlar “sık sık” görülmediği sürece
normal kabul edilmeli ve cezalandırılmamalıdır. Eğer çocuğun bir olumsuz
davranışı sürekli görülüyorsa bu davranışı cezalandırmak yerine, bu davranışın
ardındaki psikolojik etkenler araştırılmalıdır. Psikolojik olarak yaralı
çocuklar, olumsuz davranışları sık sık tekrarlamak eğiliminde olabilirler. Bu
gibi durumlarda davranışı cezalandırmak yerine çocuğu rehabilite etmek
gerekebilir.
Din eğitimi verirken de çocuklar kimi duygularının etkisinde
kalarak ortam bozucu ve can sıkıcı davranışlar sergileyebilirler. “Can
sıkıntısı, merak, bıkkınlık, kızgınlık, kıskançlık, korku” duyguları çocuklara
olmadık işler yaptırabilir. Bu gibi durumlarda çocukları cezalandırmak yerine
onlara şefkatle yaklaşmak gerekir. Unutulmamalıdır ki, Allah çocukların tüm bu
davranışlarını hoş görmektedir.
EĞİTİMCİNİN ÖZELLİKLERİ
Bu bölümde çocuklarla çalışan eğitimcilerde bulunması
gereken özelliklere değinilecektir. Hiçbir insan mükemmel değildir, dolayısıyla
bazı eğitimciler kılavuzda yer alan bazı özelliklere sahip olmayabilir. Ancak
iyi eğitimcileri diğer insanlardan farklı kılan, sürekli daha iyiye doğru
yürümeleridir.
Anlattıklarını Yaşayan
İyi bir eğitimciden beklenen ilk özellik, anlattıklarını
yaşamasıdır. Yaşantıda olmayıp sadece sözde kalan bir eğitimin çocukları
etkilemesi beklenemez. Bu nedenle din eğitimcileri, anlattıklarını yaşamalı,
dahası çocuklar onların anlattıklarını yaşadığını görmelidir. Namazı anlatmanın
yanında, namaz kılmak, orucu anlatırken oruç tutmak gerekmektedir. Çocuklar
eğitimcinin abdest aldığını, dua ettiğini, yemekten önce ellerini yıkadığını
görmelidir. Dürüstlüğü anlatmakla kalmayıp, eğitimcinin her konuda çocuğa açık
ve dürüst olması gerekmektedir. Yani çocuklar eğitimciyi derste ve ders
dışında, anlattıklarını yaparken ve yaşarken görmelidir.
Şefkat Eden ve Seven
Çocuklar çok bilen değil çok seven eğitimci isterler. Çünkü
sevgi onlar için yemek ve içmek gibi doğal bir ihtiyaçtır. Çocuğun kalbine girmeden,
onun zihnine girmek mümkün değildir. Bunun için okulun başlangıcından itibaren
çocuklarla sevgi temelli bir ilişki kurulmalıdır. Okulun ilk günlerinde çocuğa
bir şeyler öğretmek yerine aradaki sevgi bağını güçlendirmeye yönelik
etkinlikler yapılmalıdır.
Çocuklar kendilerine iyilik yapanları severler. Çocuğu
dikkatle dinlemek, ona küçük hediyeler vermek, onun duygularını paylaşmak bir
iyiliktir. Bunun yanında çocuklar kendileri ile oyun oynayanları da çok
severler. Çocuğun kalbine giden yollardan biri onların oyununa katılmak ve
onlarla birlikte oynamaktır. Çocuğun gündemine girmek, o gündem hakkında
konuşmak da çocukların sevgisini kazanmanın bir diğer yoludur. Bu amaçla
çocukların dünyasına ait çizgi filmleri, bilgisayar ve sokak oyunlarını bilmek
faydalı olabilir.
Oynayan
Çocuklarla çalışan herkes onlarla oynamasını bilmelidir. Bu
oyunlar bazen eğitimcinin yönlendirdiği ve karar verdiği oyunlar olabilir.
Bazen de eğitimci çocukların kendi aralarında oynadığı oyunlara katılabilir.
Çocuklar kendi oyunlarında eğitimciye bir rol verebilir ve bu rolü oynamasını
isteyebilirler. Yani çocuklarla çalışan eğitimciler, oyunu çocuğun
yönlendirmesine açık olmalıdır. Çocuklar kendileri ile oynayan kişileri daha
çok severler, onları kendilerinden görür ve daha kolay model alırlar. Bu
nedenle çocuklarla çalışan kişilerin çocuklarla ayaküstü oynanacak birçok oyun,
tekerleme ve bilmece bilmesi de gerekir.
Affeden
Çocuklar, kimi zaman duygularını kontrol etmekte
zorlanabilirler ve hoş olmayan davranışlar sergileyebilirler. Çocuklarla
çalışan eğitimciler, çocukların bu yapısını bilir ve “Çocuktur ne yapsa
yeridir.” sözünün geçerliliğini kabul eder. Bir anlığına çocuklara kızsa da,
hiçbir çocuğa mesafe koymaz ve küsmez. Hatalarını hemen affeder. İslam
tarihinde Hz. Vahşi bile af görmüşken, bir çocuğun af görmemesi düşünülemez.
Kalplerimizde çocuklara karşı bir kırgınlık ve kızgınlık bulunmaması gerekir.
Çocuk ‘yanlış’ ve ‘ayıp’ dediğimiz davranışların bir kısmını duygularını
kontrol edemediği için yapar. Bu davranışların bir kısmı ise psikolojik
yaraların sonucudur. Bazı çocukların içsel yaraları (sevgisizlik, değersizlik,
güvensizlik, yetersizlik ve travmatik yaşantılar) vardır ve bu yara ile nasıl
beş edeceklerini bilmezler. Yaralı olduklarını yetişkinlere, olumsuz
davranışları ile gösterirler. Bu davranışları cezalandırmak yerine bu
davranışın ardındaki sebebi bulmak önemlidir. Yaralı bir çocuğa küsmek, ona
ceza vermek onun yarasını büyütmekten başka bir işe yaramaz. Bu yaranın
merhemlerinden biri affetmek ve şefkat göstermektir.
Birebir ilgi gösteren
Her çocuk kendi içinde özeldir ve biriciktir. Tüm çocuklar
eğitimcisinden birebir ilgi ister. Yeni aldığı ayakkabıyı, yeni gömleğini,
kolundaki yeni saatini, acıyan dizini, ağrıyan karnını eğitimcisinin fark
etmesini bekler. Yani her çocuk sıradan biri gibi değil özel biri olarak
muamele görmek ister. Ne var ki kalabalık gruplarda bu ilgiyi çocuklara vermek
zordur. Ancak iyi eğitimciler her çocuğa özel olduğunu hissettirmek için yoğun
çaba sarf ederler. Çocuğa ismi ile hitap etmek, aile yaşantısına dair bilgiler
edinmek, sevdiği oyunları bilmek, görünce bir ‘Merhaba’
demek çocuğa kendini özel hissettirir. Bunu hisseden çocuk zihninin ve ruhunun
kapılarını o kişiye açar. Zaten eğitim, bu noktadan sonra başlar.
Kararlı
Çocukların özgürlük kadar sağlıklı sınırlara da ihtiyacı
vardır. Eğitimci bir yandan çocukları sevmeli, affetmeli öte yandan da çocuğun
karşısında kararlı bir tutum sergilemelidir. Eğitim programını uygularken,
çocuklara sınır koyarken, onları yaptıkları davranıştan dolayı bir ödülden
mahrum bırakırken kararlı ve net bir şekilde durmalıdır. Kararlı ve net olmak
katı olmak anlamına gelmez. Kızgın olmak anlamına da gelmez. Çocuklar net ve kararlı
kişileri severler çünkü bu kişiler onlara güven verir “Ne yaptığını bilen” biri
duygusunu çocuklarda oluşturur. İbadetlerin ve eğitim programının
uygulanmasında kararlı olmak önemlidir. Ama burada dikkat edilmesi gereken konu
şudur ki, bu kararlılık çocuk ruhuna zarar vermemeli ve bir katılığa ve
kızgınlığa asla dönüşmemelidir.
ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ ve ÖĞRETİM
HATALARI
Bu bölümde çocuklara eğitim ve öğretim yaparken kullanılması
ve kaçınılması gereken yöntemlere yer verilecektir. Bu bölüm iki kısımdan
oluşmaktadır. İlk kısımda çocukların nasıl daha iyi öğrendiğine yönelik
bilgiler verilecek, ikinci kısımda ise çocuk eğitiminde sıklıkla kullanılan
yanlış öğretim yöntemlerinden bahsedilecektir.
A) ÇOCUK EĞİTİMİNDE BAŞVURULACAK
ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ
Oynayarak ve Eğlendirerek
Öğretmek
Çocuklara yapılan her türlü öğretimde çocukların keyif
almasını sağlamak öncelenmelidir. İçinde keyif olmayan bir eğitim çocuklar için
yorucu ve sıkıcıdır. Bu nedenle çocuklara yönelik her türlü eğitim
planlamasında oyuna ve eğlenceye bol bol yer verilmelidir.
Eğitimi keyifli hale getirmenin ilk adımı eğitim programına,
ders saati ile birlikte mutlaka oyun saati koymaktır. Her iki saatlik eğitimin
en az yarım saati oyuna ayrılmalıdır. Bu oyun saati teneffüslerden ayrı olarak
planlanmalıdır. Eğitimi keyifli hale getirmenin ikinci adımı “oyunla
öğretmek”tir. Bu adımda ders içeriğinin kendisi bir oyun içinde sunulur.
Örneğin Kur’an harfleri çocuğa yap-bozlar ve boyamalar ile birlikte öğretilir.
Namaz kılmak çocuğa, bir drama içinde anlatılır. İkinci adımın gerçekleşebilmesi
için eğitimcinin önceden “Acaba ben bu konuyu bir oyun içinde nasıl anlatırım?”
sorusunu kendisine sorması gerekir. Bu soru sorulduktan sonra uygun cevaplar
mutlaka bulunacaktır. Tekrar hatırlatmak gerekirse eğer bir çocuk öğrenirken
keyif almıyorsa, zorlanıyor demektir. Eğitim sürecinde çocuğu zorlanmak genelde
tam tersi sonuçlar verir.
Sözü Görüntü ile Güçlendirerek
Öğretmek
Çocukların zihinsel kapasiteleri kelimeleri alıp işlemlemede
zorlanır. Bu nedenle sadece konuşma yoluyla çocuklara yeni alışkanlıklar
kazandırmak zordur. Atalarımızın deyimi ile sözler çocukların bir kulağından
girip öteki kulağından çıkabilecek bir özelliğe sahiptir. Çocuklar görsel
imajlar yolu ile daha kolay öğrenirler ve öğrendiklerini daha iyi
pekiştirirler. Çocuklara anlatılan konuları görüntüye dökmek çocuk eğitiminin
en önemli şartlarından biridir. Namazı, orucu, cenneti, yardımseverliği sadece
kelimelerle anlatırsak çocuklar bu kavramları öğrenmekte zorlanabilirler.
Çocuğun öğrenmesi, edindiği bilgiyi zihninde canlandırması ile mümkündür. Bu
görsel canlandırma model olan birisini izlemekle, bir hikâye, bir resim ya da
bir video ile olabilir.
Çocuklara “Dürüst olun!” demekle birlikte, onun önünde
dürüstçe davranışlar sergilemek daha eğiticidir. Ya da dürüstlük, bir hikâye
ile çocuğun zihninde canlandırılabilir. Abdesti sadece anlatarak, sabırlı
olmayı uzun nasihatler vererek çocuklara aktarmak zordur. Çocuk, kelimeleri
zihninde pek tutamazken görüntüleri tutar ve tutulan bu görüntüler çocuğun
hayatını şekillendirir.
Bu nedenle özellikle ahlak eğitimini (dürüstlük, cömertlik,
sabır, vefa, tevazu vb.) çizgi filmler, resimler, gerçek hayattan örnekler,
çocukların zihninde görüntüye dönüştürülen hikâyeler ve menkıbeler yolu ile
desteklemek gerekir.
Somutlaştırarak Öğretmek
Anlatılan konuyu görüntüye dökmek, aynı zamanda bilginin
somutlaştırılmasını da sağlar. Böylece çocuklar hem görüntü, hem de somutluk
elde etmiş olur ve öğrenmeleri hızlanır. Hac ibadetini masa başında konuşarak
anlatmak yerine bir Kâbe maketi ve oyuncak bebekler ile anlatmak daha doğrudur.
Yemek adabını konuşarak değil de, örnek bir sofra kurup, canlandırma yaparak
anlatmak çocuk için daha kalıcıdır. Bu konuya, çocuğun bilişsel gelişimi
bölümünde geniş yer verilmiştir.
Öyküleme Yolu ile Öğretmek
Her zaman çocuklara video, oyuncak, kukla, drama gibi somut
ve görsel malzemeler bulmak kolay olmayabilir. Bu noktada canlı öyküler
eğitimcilere yardımcı olabilir. Çünkü çocuk öyküyü kendi zihninde hayal gücü ile
canlandırarak görüntüye dönüştürebilir. Çocuklara özellikle karakter ve
değerler eğitimi esnasında bol bol öyküler anlatılabilir. Geçmiş kültürümüz
öykü, kıssa açısından oldukça zengindir.
Model Olma ve Taklit Yolu ile Öğretmek
Çocuk eğitiminin en etkili yollarından biri çocuğa doğru rol
modellerle buluşturmaktır. Çocuklar en çok model alma ve taklit yolu ile
öğrenirler. Eğitimcilerin, çocuktan bekledikleri davranışları çocuğun önünde
yapması ve çocukların bu sahneyi gözlemlemesi öğrenmeyi hızlandırır.
Eğitimcilerin anlattıklarını, bizzat kendilerinin yaşaması çocuk için en etkili
öğrenme yöntemlerinden biridir. Eğitimciler, çocuklara model olduğu gibi,
onların içinden seçtiği iyi modelleri de öne çıkarabilir. Mesela, Kur’ân
çalışmasında, bir harfin doğru okunuşunu eğitimci kendi telaffuz ettiği gibi,
bu işi iyi yapan bir çocuğa da telaffuz ettirebilir. Çocuklar, istenen
davranışı kendi önünde yapan birisini gördüklerinde o davranışı daha kolay
yaparlar. Çocuğun önünde uygulayıcı model yoksa çocuk beklenen davranışı
sergileyemez. Dürüst olması gerektiğini bilir ama nasıl dürüst olacağını
bilemez. Çocuğu iyi modellerle karşılaştırmak, iyi modelleri çocuğun yanına getirmek
çocuklar eğitiminde kullanılacak en iyi yöntemlerden biridir. Bu modeller
yaşayan kahramanlar olabileceği gibi, geçmişte yaşamış kişiler de olabilir. O
kişilerin hayatlarından sunulan somut olaylar, çocuğun model almasını
kolaylaştırır.
Yaşatarak ve Yaptırarak Öğretmek
Çocukların sözle birlikte görüntüler yolu ile öğrendiğinden
bahsettik. Görüntüler çocuk için bir somutlaştırma görevi de görür. Model
olmak, öykülemek ve oyun içinde öğretim aslında birer görüntü ile öğretme
yöntemidir. Ancak tüm öğretim yöntemlerinin üzerinde bir yöntem vardır ki, o da
yaparak-yaşayarak öğrenmektir. Örneğin abdesti anlatmak yerine resimlerle ve
videolarla göstererek öğretmek daha güzeldir. Bunun bir adım ötesi, çocuğun
önünde abdest alarak çocuğa rol model olmaktır. Bu sayede çocuk gerçekte bu işi
yapan birine temas etmiş ve daha iyi öğrenmiş olur. Ancak bu öğrenmenin de bir
adım ötesi vardır ve o da çocuğun yanı başında durup, bizzat onun abdest
almasına fırsat verip yaparak öğrenmesini sağlamaktır. Bu tarz bir öğretim
birebir ilgiyi gerektirir. Namaz, dua gibi ibadetler yaptırarak ve yaşatarak
öğretilebilir. Bir yardımseverliği yaparak-yaşatarak öğretmek istiyorsak,
çocukları bir yardım faaliyetine katmak gerekir. Dürüstlüğü yaparak yaşatarak
öğretmek için evde vazo kıran bir çocuğun annesine karşı dürüst olup “Ben
kırdım anneciğim, özür dilerim.” dediği bir öyküyü çocuğun canlandırması
sağlanabilir. Çocuğun öğrendiğini bir rehber ile birlikte deneyimlemesi, bunu
defalarca tekrarlaması en kalıcı öğretim şeklidir.
Doğru eğitim yaklaşımlarını kısaca özetleyecek olursak
diyebiliriz ki; çocuk eğitim sürecinde öncelikle eğlenmeli ve keyif almalıdır.
Eğitim kelimelerde kalmamalı görüntülerle desteklenmelidir. Resim, video ve
öykülerle görüntülerle dökülen eğitim çocuğun zihninde somutlaşır ve daha
kalıcı olur. Eğitimi somutlaştırmanın en güzel adımı ise çocuğun önünde yaşayan
bir rol model olmaktır. Daha da ötesinde çocuğa anlatılan konuları bizzat
kendisine yaşatmak ve deneyimletmek en etkili öğretim yöntemidir.
B) SIKÇA YAPILAN ÖĞRETİM HATALARI
Bu kısımda çocuk eğitiminde çok sık yapılan öğretim
yanlışlarına yer verilmiştir.
Tehdide Dayalı Öğretim
Tehdit birçok insanın hoşuna gitmez. Birisi bize tehditle
bir iş yaptırmaya çalıştığında o işi pek yapmak istemeyiz. Tehditte amaç, öfke
ile karşıdaki kişinin kalbine korku salıp ona istenilen davranışı yaptırmaktır.
“Eğer şunu yapmazsan, o zaman görüşürüz.” demek bir tehdittir ve çocuk
eğitiminde pek işe yaramaz. Üstelik aksi sonuçlar verebilir. Tehdit edilen kişi
zorla istenilen davranışı yapsa da, o davranışı isteksiz ve geçiştirerek yapar.
Bir süre sonra zorla yaptığı bu işe karşı nefret duyabilir.
Çocuk eğitiminde tehdit yerine uyarı ve ceza kullanılabilir.
Çocuklara, eğitim öncesinde kurallar güzelce anlatılabilir ve çocuklar ikaz
edilebilir. Örneğin derste çocukların ayağa kalkmamasını isteyen bir eğitimci
“Arkadaşlar, ders esnasında herkesin yerinde oturmasını istiyorum, herkes ayağa
kalkarsa ders işleyemiyorum ve hepimizin dikkati dağılıyor. Biliyorum,
çocuksunuz ve hareket etmek istiyorsunuz. Ben size hareket etmeniz için izin
vereceğim. Ancak buna rağmen yerinizden izinsiz kalkıp gidip bir arkadaşınızı
rahatsız ederseniz, o gün oynanan oyuna katılamayacaksınız.” cümlesini
kurabilir. Burada hem gerekçeli açıklama, hem bilgilendirme ve hem de ikaz
vardır. Bu cümledeki ikaz bir cezayı da içermektedir. Ancak bu cümlede çocuğa
açıkça korku verme niyeti yoktur, eğitimci hiddetli değildir. Amacı çocukları
bilgilendirmek ve uyarmaktır. Bu cümle daha yapıcıdır ve çocukları incitmez. Bu
nedenle çocuk eğitiminde tehdit yerine uyarı ve cezaya yer vermek daha isabetli
olur.
Din eğitiminde yapılan en temel hatalardan biri, çocukları
Allah ve Cehennem ile korkutarak, tehdit ederek çocukları dine ya da istenilen
bir davranışa yöneltmeye çalışmaktır. “Namaz kılmazsan Allah seni yakar!”,
“Kötü konuşursan cehennemde yanarsın!” gibi yaklaşımlar çocuklarda kaygı-korku
oluşturur ve çocuk rahmeti olan bir Allah değil, yakan, kızan bir Allah
inancına sahip olur. Sevdiklerinden biri kötü konuştuğunda onun yanacağı
kaygısı ile uykusuz geceler geçirebilir.
Dinin kavramlarını kullanarak çocukları korkutmak, onlarda
dine karşı olumsuz bir tepki oluşturabilir. Bu nedenle çocukların yanlışlarını
Allah ve Cehennem ile korkutarak düzeltmekten vazgeçilmelidir. Çocuklarla
iletişim kurarken negatif bir dil yerine pozitif bir dil kullanmak gerekir. “Yalan
söylersen Allah seni sevmez.” demek yerine “Allah doğru sözlü olanları çok
sever.” demek daha doğru olur.
Duyguları Örseleyerek Öğretim
Çocuklar bazen eğitimcinin istediklerini yerine getirmezler
ya da getiremezler. Bu durumda çocuklarla alay etmek, onları toplum içinde
küçük düşürmek, eleştirmek, azarlamak çocukların duygularını örselemek anlamına
gelir. Çocuk bu olumsuz duygusunu bulunduğu mekan, bilgi ve kişi ile
eşleştirir. Daha sonra dini değerlere karşı olumsuz duygular
besleyebilir. Bu nedenle eğitim süresince çocukların duyguların incitmemeye
aşırı özen gösterilmelidir.
Ödülle Öğretim
Ödülün yanlış kullanımı en az ceza kadar çocuklara zarar
verebilmektedir. Bu nedenle çocuklarda ödül kullanımına dikkat etmek gerekir.
Ödül davranıştan öncesinde söylendiğinde, yani “Çocuğa şu kadar dua
ezberlersen, şu ibadeti yaparsan sana şunu vereceğim” dendiğinde çocuk o
davranışı yapar. Ancak dua ve ibadeti kendisi için değil, ödül için yapar. Ödül
ön plana çıkarken dua ve ibadet geri planda kalır. Dua ezberlemek ve ibadet
yapmak, ancak ödülle yapılacak zor bir iş halini alır. Bu nedenle ödülü
davranıştan önce söyleyip çocukları teşvik etmek doğru değildir. Ödül iyi
davranışın öncesinde söylenmemeli, iyi davranış ortaya çıktıktan sonra, bazen verilmelidir.
Eğitimci dua ve ibadet konusunda ödül vereceğini önceden
söylemeden, bir çocuğun dua ezberlediğini gördüğünde, bu çocuğu
ödüllendirebilir. Yani eğitimci çocuklarda görülen iyi davranışları yakalamalı
ve yakaladığı bu iyi davranışları bazen sözle, bazen de küçük hediyelerle
ödüllendirmelidir. Dersine iyi çalışan, dersi dikkatle dinleyen, güzel not
alan, eğitimciye yardım eden çocuklar, rastgele olacak bir şekilde öncesinde
kendilerine ödül verileceği söylenmeden ödüllendirilebilir. Ancak bu
ödüllendirme de sık sık olmamalıdır.
Ceza ile Öğretim
Ceza, çocuk eğitiminde en son kullanılması gereken bir
yöntemdir. Çocuğa örnek olduktan, istenilen davranışları birlikte
tekrarladıktan, çocuğun psikolojik yaralarını giderdikten, güzel dille ikaz ettikten
ve olumlu davranışları ödüllendirildikten sonra, hiçbir sonuç alınamıyorsa o
zaman ceza yöntemi gündeme gelebilir.
Çocuklara verilen ceza şiddet içeremez. Şiddet, fiziksel,
sözel ve duygusal şiddet olarak üç çeşit olabilir.
Fiziksel şiddet, çocuğun bedenine zarar vermeyi içerir ve
tasvip edilemez.
İkinci şiddet çeşidi hakareti, alayı, küçümsemeyi içine alan
sözel şiddettir ve çocuklara sözel şiddet de uygulanamaz.
Üçüncü şiddet çeşidi duygusal şiddettir, çocukların
duygularını ezmek, rencide etmek, istismar etmek anlamına gelir ki bu da tasvip
edilmez.
Çocuklara verilebilecek tek ceza “kısa süreli mahrumiyet”
olabilir. Örneğin tüm uyarılara rağmen dersin akışını bozan, arkadaşlarına
vuran bir çocuğa bir günlük grup oyunlarına katılmama cezası verilebilir.
Burada çocuğun oyuna katılma hakkı bir günlüğüne elinden alınmıştır. Çocuklara
verilen herhangi bir mahrumiyet cezası bir günü geçmemelidir. Mahrumiyet
cezası, yemek, içmek, uyumak, sevgi gibi temel ihtiyaçlarla alakalı da
olmamalıdır.
Tekrar belirtmek gerekir ki, arkadaşlarına vuran bir çocukta
cezayı kullanmadan önce diğer tüm yöntemleri denemiş olmak gerekir. Çocuğa
vurmanın kötü olduğunu anlatmak, iyi geçinmek üzerine öyküler anlatıp videolar
izletmek, çocuğu bazı derslerde yanımıza alıp kontrol altında tutmak,
arkadaşlarına vurmadığı günlerde onu takdir etmek, yanlış davranışları için gün
sonunda onu bir kenara çekerek güzel dille uyarmak, tüm bunları yaparken sevgi
ve şefkatle yaklaşmak diğer yöntemlerdir ve öncelikle bu yöntemler
kullanılmalıdır. Tüm bu yaklaşımların sonucunda sınırları çok zorlayan
çocuklara mahrumiyet cezası verilebilir. Ancak verilen ceza bir günü
geçmemesine ve herkesin önünde uygulanmamasına özen gösterilmelidir. Örneğin,
oyuna katılmama cezası alan bir çocuk, oyun öncesinde evine gönderilebilir.
Arkadaşları oyun oynarken çocuğu kenarda bekletmek, onu toplum içinde cezalandırmak
anlamına gelir ve bu, çocuğun duygularını rencide eder. Bu nedenle, çocuklara
toplum içinde ceza vermekten kaçınılmalıdır.
Çocukların bazı olumsuz davranışları (tırnak yeme, alt
ıslatma, izinsiz eşya alma, aşırı hareketlilik) psikolojik bir yaranın sonucu
olabilir ve bu davranışlar tek başına mahrumiyet cezası ile söndürülemez. Bu
konuda uzmanlara danışmak gerekebilir. Kısacası, ceza çocuk eğitiminde en son
müracaat edilecek bir yöntemdir ve ancak mahrumiyet cezası şeklinde olabilir.
EĞİTİM ve ÖĞRETİM MEKÂNI
Eğitim öğretim, insanla ilişkili olduğu kadar mekânla da
ilişkilidir. Mekân, eğitime ruh katan, eğitimi verimli ya da verimsiz hale
getirebilen önemli bir unsurdur. Bu nedenle eğitimin öncesinde mekânsal
düzenlemeler yapmak hem eğitimcilerin hem de eğitim planlayıcılarının ana
görevlerinden biridir.
Çocuklar oyunu ve hareket etmeyi severler. Bu nedenle
çocukların eğitim göreceği mekânlar harekete imkân tanıyan, içinde oyun alanı
bulunduran mekânlar olmalıdır. Küçük bir odada birçok çocukla yapılan eğitimin
verim düşük olur. Çünkü çocuk bu mekânda yeteri kadar hareket edemez ve
oynayamaz.
İnsan beyni, insanın vücuda aldığı oksijenin önemli bir
kısmını kullanır. Öğrenme faaliyeti direk beyinle ilişkilidir. Bu nedenle
eğitim mekânın bol oksijen alması, teneffüs aralarında mekânın havalandırılması
öğrenme açısından önemlidir.
Din eğitimi maneviyat ile ilgili bir konudur. Nasıl ki spor
eğitimlerinin sporla ilgili bir alanda yapılması uygunsa, din eğitimlerinin de eğer
mümkünse duvarları ve iç mekanı din dersi materyalleriyle donatılmış dkab dersliklerinde
yapılması daha uygundur.
Eğitim mekânındaki oturma düzeninin çocukların birbirinin
yüzünü görecek şekilde ayarlanması mekânla ilgili diğer önemli bir
düzenlemedir. Birbirinin ensesini değil yüzünü gören çocuklar daha az düzeni
bozan davranış sergilerler ve daha etkileşim içinde olurlar. Bu da eğitim
verimini arttırır.
Mekânın bir kısmının okuma kısmı ve kütüphane bölümü olarak
da düzenlenmesi faydalı olur. Çocukların tek başına kitap okuyabileceği, farklı
kitapları inceleyebileceği, araştırma yapabileceği bir alan çocuklara birçok
açıdan fayda sağlar.
(Bu yazı aşağıdaki kaynaktan derlenmiştir.)
Kaynak: Din Eğitimcileri için Pedagojik Kılavuz, Pedagoji
Derneği, Mayıs 2014, İstanbul