Soru bankasından her sefer rastgele 10 soru sorulur.
Yanlış yaptıklarınıza oyunun sonunda bakıp tekrar edebilirsiniz.
İngilizce 500 Popüler İfade Listesi:
A lovely day, isn’t it?: Güzel bir gün, değil mi?
A penny for your thoughts: Sizin düşünceniz nedir?
A piece of cake: Çok kolay
A stitch in time saves nine: Bugünün işini yarına bırakma
Act your age: Yaşına göre davran
All in all: Herşeyi hesaba katınca,
All roads lead to Rome: Hepsi aynı kapıya çıkar
All the best: Herşey gönlünce olsun
Alright: Peki, pekala
Am I pronouncing it correctly?: Doğru telaffuz ediyor muyum?
Anytime: Ne zaman istersen
Anyway: Her neyse
Are you cheating on me?: Beni aldatıyor musun?
Are you coming with me?: Benimle geliyor musun?
Are you free this evening?: Bu akşam müsait misin?
Are you hungry?: Acıktın mı?
Are you kidding me?: Dalga mı geçiyorsun?
Are you OK?: İyi misiniz?
Are you ready?: Hazır mısın?
As a matter of fact,: Aslına bakarsan,
As far as I know: Bildiğim kadarıyla,
As soon as possible: Mümkün olan en kısa sürede
As soon as possible: Mümkün olan en kısa zamanda
Barking dog seldom bites: Havlayan köpek ısırmaz
Başka bir şeye ihtiyacınız var mı?
Be careful: Dikkatli ol
Be my guest: Rahatına bak
Be patient: Sabırlı ol
Be quiet: Sessiz ol
Beauty is only skin deep: Dış güzellik gelip geçicidir
Believe it or not: İster inan ister inanma
Best wishes: İyi dileklerimle
Bil bakalım ne oldu?
Bless you: Çok yaşa
Bu kadar konuşma yeter
Calm down: Sakin ol
Can I ask you a question?: Size bir soru sorabilir miyim?
Can I have the bill?: Hesabı alabilir miyim?
Can I try it on?: Üzerimde deneyebilir miyim?
Can we take a photo together?: Birlikte fotoğraf çekinebilir miyiz?
Can you give me an example?: Bir örnek verebilir misin?
Can you please repeat that?: Lütfen bunu tekrar eder misiniz?
Can’t complain: Bir şikayetim yok
certainly: elbette
Cheer up a little: Neşelen biraz
Come to your senses: Kendine gel
Congratulations: Tebrikler
Could be better: Daha iyisi olabilirdi
Could I be excused?: Müsadenizi isteyebilir miyim?
Could you please talk slower?: Lütfen daha yavaş konuşur musunuz?
Couldn’t be better: Daha iyi olamazdı
Count me in: Beni de say, ben de varım
Cross your fingers for me: Bana şans dile
definitely: kesinlikle
Do me a favour: Bana bir iyilik yap
Do you go to school?: Okula gidiyor musunuz?
Do you have a cheaper one?: Elinizde daha ucuzu var mı?
Do you mind if I smoke here?: Burada sigara içmemde bir sakınca var mı?
Do you need anything else?:
Do you need anything?: Her hangi bir şeye ihtiyacın var mı?
Do you smoke?: Sigara içiyor musunuz?
Do you understand what I am saying?: Dediklerimi anlıyor musun?
Do you want to leave a message?: Mesaj bırakmak ister misiniz?
Do yourself a favor: Kendinize bir iyilik yapın
Don’t add insult to injury: Yaraya tuz basma
Don’t apologize to me: Benden özür dileme
Don’t be so childish: Çocuk olma
Don’t be so modest: Bu kadar mütevazi olma
Don’t beat around the bush: Lafı dolandırma
Don’t bite off more than you can chew: Boyundan büyük işe kalkışma
Don’t bother: Zahmet etmeyin
Don’t count your chicken before they hatch: Dereyi görmeden paçayı sıvama
Don’t ever do it again: Bunu sakın bir daha yapma
Don’t get me wrong: Beni yanlış anlama
Don’t keep me waiting long: Beni uzun süre bekletme
Don’t keep the truth from me: Benden gerçeği saklama
Don’t let me down: Beni hayal kırıklığına uğratma
Don’t lie to me: Bana yalan söyleme
Don’t look at me like that: Bana öyle bakma
Don’t make a thing of it: Bunu büyütme
Don’t make fun of me: Benimle dalga geçme
Don’t mention it: Lafı bile olmaz
Don’t piss me off: Tepemin tasını attırma!
Don’t play dumb: Bana aptal rolü yapma
Don’t put it out of your mind: Bunu aklından çıkarma
Don’t take it personal: Üstüne alınma
Don’t teach your grandma to suck eggs: Tereciye tere satma
Don’t try my patience!: Sabrımı taşırmayın
Don’t worry: Endişelenme
Don’t you have anything better to do: İşin gücün yok mu senin
Easier said than done: Söylemesi kolay
Enjoy the trip: İyi gezmeler
Enjoy your meal: Afiyet olsun
Enjoy your new car: Yeni arabanız hayırlı olsun
Enjoy your new haircut: Sıhhatler olsun
Enough is enough: Yetti artık!
Enough talk:
Every cloud has a silver lining: Vardır herşeyde bir hayır
Excuse me: Afedersiniz,
Fair enough: Gayet makul
Fill it up, please: Depoyu fulleyin, lütfen
Fill out this form, please: Bu formu doldurun lütfen
First things first: Herşeyin bir sırası var
For God’s sake: Allah’ını seversen,
For my sake: Hatırım için
Frankly speaking: Açık konuşmak gerekirse
Get cracking!: Elini çabuk tut
Get lost!: Kaybol gözümden!
Get out of here: Buradan defol git
Get ready: Hazırlan
Get well soon: Geçmiş olsun
Give it your best shot: Elinden gelenin en iyisini yap
Give me a break: Hadi oradan, saçmalama
Give me a chance: Bana bir fırsat ver
Give me a hand: Bana yardım et
Give me five: Çak bir beşlik
Go get some sleep: Git biraz uyu
Go straight ahead: Dümdüz gidin
Good afternoon: Tünaydın
Good evening: İyi akşamlar
Good for you: Aferin
Good heavens!: Vay canına
Good luck with that: Sana kolay gelsin
Good morning: Günaydın
Good riddance: Hele şükür gittiler:
Got it?: Anladın mı?
Guess what?:
Hang on: Bekle biraz
Happy Eid: İyi bayramlar
Hard nut to crack: Çetin ceviz, zor
Haste makes waste: Acele işe şeytan karışır
Have a good journey!: İyi yolculuklar
Have a nice day: İyi günler
Have a nice working day: Hayırlı işler
Have fun: İyi eğlenceler
Have some more: Biraz daha al
Have we met before?: Daha önceden tanışmış mıydık?
Have you decided what to do?: Ne yapacağına karar verdin mi?
Have you ever been to Türkiye?: Hiç Türkiye’de bulundun mu?
Have you seen it?: Onu gördün mü?
He is not available now: O, şuan müsait değil
Here we go: İşte başlıyoruz
Here you are: Buyrun
How about eating pizza?: Pizza yemeye ne dersin?
How are you?: Nasılsın?
How can I go to the city centre?: Şehir merkezine nasıl gidebilirim?
How did you know that?: Nerden bildin?
How do I use this?: Bunu nasıl kullanırım?
How do you say it in English?: Bunu İngilizce olarak nasıl söylersiniz?
How do you spell that?: Bunu nasıl hecelersiniz?
How far is İstanbul from here?: İstanbul buradan ne kadar uzakta?
How have you been?: Görüşmeyeli nasılsın?
How is it going?: Nasıl gidiyor?
How is the weather there?: Orada hava nasıl?
How long does it take to go to Istanbul?: İstanbul’a gitmek ne kadar zaman alır?
How long have you been here?: Ne zamandır buradasın?
How many children do you have?: Kaç çocuğunuz var?:
How many languages do you know?: Kaç dil biliyorsunuz?
How much is it?: Bu ne kadar?
However you want: Nasıl arzu ederseniz
Hurry up!: Acele et
I admire you: Hayranım size
I agree with you: Sana katılıyorum
I am afraid I dialed the wrong number: Korkarım yanlış numarayı çevirdim
I am afraid you are mistaken: Korkarım yanılıyorsunuz
I am allergic to chicken: Tavuğa alerjim var
I am at home: Evdeyim
I am back: Geri döndüm
I am bored to death: Çok sıkıldım
I am broke: Hiç param yok
I am coming right now: Hemen geliyorum
I am cross with you: Sana küstüm
I am doing well: İyi gidiyor
I am done with your bullshit: Saçmalıklarından gına geldi
I am easy: Bana farketmez
I am feeling under the weather: Keyfim yok, iyi hissetmiyorum
I am fine: İyiyim
I am flattered: Koltuklarım kabardı
I am glad to hear that: Bunu duyduğuma sevindim
I am going to freak out: Kafayı yiyeceğim
I am ill: Hastayım
I am impressed by your performance: Performansınızdan etkilendim
I am in a hurry: Acelem var
I am in trouble: Başım dertte
I am looking for a job: İş arıyorum
I am looking for my wallet: Cüzdanımı arıyorum
I am looking forward to hearing from you soon:
I am lost: kayboldum
I am not buying it: Benim bu laflara karnım tok
I am not going anywhere: Hiçbir yere gitmiyorum
I am not ready yet: Henüz hazır değilim
I am not so sure about that: Buna çok emin değilim
I am not working today: Bugün çalışmıyorum
I am off today: Bugün izinliyim
I am on a diet: Diyetteyim
I am out of here: Ben kaçtım, görüşürüz
I am outside: Dışardayım
I am over the moon: Çok mutluyum
I am proud of you: Seninle gurur duyuyorum
I am sleepy: Uykum var
I am sorry for being late: Geç kaldığım için özür dilerim
I am sorry for your loss: Başınız sağolsun
I am sorry to hear that: Bunu duyduğuma üzüldüm
I am starving: Çok acıktım
I am thirsty: Susadım
I am tired: Yorgunum
I am tongue-tied: Dilim tutuldu
I am too busy: İşim başımdan aşkın
I am truly impressed: Gerçekten çok etkilendim
I am used to it: Buna alışığım
I am waiting for you: Seni bekliyorum
I can’t believe it: Buna inanıyorum
I can’t hear you clearly: Sizi net duyamıyorum
I can’t help it: Elimde olan bir şey değil
I can’t stand such people: Böyle insanlara katlanamıyorum
I can’t tell you how grateful I am to you: Size ne kadar minnettarım anlatamam
I can’t wait to see you: Seni görmek için sabırsızlanıyorum
I changed my mind: Fikrimi değiştirdim
I did nothing: Hiç bir şey yapmadım
I didn’t say that: Öyle bir şey demedim
I don’t care: Umrumda değil
I don’t feel like doing anything: Canım hiç bir şey yapmak istemiyor
I don’t have enough money: Yeterli param yok
I don’t have much time: Çok vaktim yok
I don’t have the foggiest idea: En ufak bir fikrim yok
I don’t know how to use it: Bunu nasıl kullanacağımı bilmiyorum
I don’t know what to say: Ne diyeceğimi bilmiyorum
I don’t know: Bilmiyorum
I don’t mind: Bana farketmez
I don’t smoke: Sigara içmiyorum
I don’t think so: Ben öyle düşünmüyorum
I don’t understand what you mean: Ne demek istediğinizi anlamıyorum
I don’t want: İstemiyorum
I feel much better: Çok daha iyi hissediyorum
I feel no regret for it: Bundan pişmanlık duymuyorum
I forgive you: Seni affettim
I have a surprise for you: Sana bir sürprizim var
I have lots of things to do: Yapılacak çok fazla işim var
I have no other choice: Başka seçeneğim yok
I have nothing to say to you: Sana söyleyecek hiçbir şeyim yok
I haven’t seen you in ages: Seni baya zamandır görmedim
I hope so: Umarım öyle olur
I hope we meet again: Umarım tekrar görüşürüz
I kinda’ expected this: Bunu biraz da bekliyordum
I knew it all along: Bunu en başından biliyordum
I know him by sight: O’nu simaen tanıyorum
I know what you mean: Ne demek istediğinizi biliyorum
I live in Bandırma: Bandırma’da yaşıyorum
I lost contact with some of my friends: Arkadaşlarımdan bazısıyla irtibatı kaybettim
I made a mistake: Bir hata yaptım
I must go now: Şimdi gitmem lazım
I need some time to rest: Dinlenmek için biraz zamana ihtiyacım var
I need to practise my English: İngilizce’mi pratik yapmam lazım
I need your help: Yardımına ihtiyacım var
I owe you one: Bu iyiliğini unutmam
I really appreciate your help: Yardımınızı gerçekten takdir ediyorum
I saw it with my own eyes: Kendi gözlerimle gördüm
I slept all day: Tüm gün uyudum
I smell a rat: Burnuma kötü kokular geliyor
I study at university: Üniversite’de okuyorum
I study electronics: Elektronik okuyorum
I thought as much: Buna hiç şaşırmadım
I told you so: Sana söylemiştim
I trust you: Size güveniyorum
I want to show you something: Size bir şey göstermek istiyorum
I was born in Isparta: Isparta’da doğdum
I was so frightened: Çok korkmuştum
I will be there in 10 minutes: 10 dakikaya oradayım:
I will call you later: Sizi daha sonra arayacağım
I will do my best: Elimden gelenin en iyisini yapacağım
I will get a haircut: Saçlarımı kestireceğim
I wish I had a car: Keşke bir arabam olsa
I wish I were there: Keşke orada olsam
I wish you a speedy recovery: Acil şifalar dilerim
I would love to: İsterim
I’d like some water: Biraz su istiyorum
I’ll be right back: Hemen döneceğim
I’ll see to it: Ben o işi halledeceğim
I’m cool: iyiyim
I’ve been keeping out of trouble: Bir yaramazlık yok
If you need help, let me know: Yardıma ihtiyacın olursa haberim olsun
Is there a restaurant near here?: Buraya yakın bir lokanta var mı?
Is this yours?: Bu sizin mi?
It depends on you: Sana bağlı
It depends: Duruma göre değişir
It doesn’t appeal to me: Bana hitap etmiyor
It doesn’t matter: Önemli değil, farketmez
It doesn’t work that way: Bu işler bu şekilde yürümez
It is a deal: Anlaştık
It is almost finished: Neredeyse bitti
It is better than nothing: Hiç yoktan iyidir
It is beyond me: Bu beni aşar
It is freezing: Hava aşırı soğuk
It is getting late: Vakit geç oluyor
It is hot today: Bugün hava sıcak
It is my treat: Bendensin, ben ısmarlıyorum
It is no use + v(ing): Faydası yok
It is not rocket science: O kadar zor değil
It is not worth it: Buna değmez
It is scorching hot: Hava kavurucu derece sıcak
It is time to go: Gitme vakti geldi
It is too late: Artık çok geç
It is up to you: Sana kalmış, senin bileceğin iş
It is very thoughtful of you: Çok düşüncelisiniz
It is your turn: Sıra sende
It makes no difference for me: Benim için farketmez
It makes sense: Bu mantıklı
It seems alright: Tamam gibi gözüküyor
It serves you right:
It smells awful: Bu berbat kokuyor
It tastes really nice: Tadı gerçekten güzel
It was nice chatting with you: Seninle sohbet etmek güzeldi
It was totally my fault: Tamamen benim hatamdı
It works for me: Bu işime yarar
It’s against the law: Bu kanuna aykırı
It’s not gonna’ work!: Bu işe yaramayacak
It’s not mine: Bu benim değil
Just a moment, please: Bir dakika lütfen
Just between you and me: Sadece aramızda
Just don’t do anything stupid: Sakın aptalca bir şey yapma
Just getting by: İdare ediyoruz işte
Just kidding: Sadece şakaydı
Keep in your mind: Aklında tut
Keep me posted: Beni bilgilendir
Keep the change: Üstü kalsın
Keep up the good work: Aferin böyle devam et
Keep your nose out of my business: İşime burnunu sokma
Let me get this straight: Şunu bir açıklığa kavuşturalım
Let’s call it a day: Bugünlük bu kadar yeter
Let’s check it out: Şuna bir göz atalım
Let’s face it: Gerçeği kabul edelim
Let’s get to the point: Esas meseleye gelelim
Let’s go dutch: Herkes kendisi ödesin
Let’s go for a walk, shall we?: Yürüyüşe çıkalım, olur mu?
Let’s go on: Devam edelim
Let’s go: Haydi gidelim
Let’s keep in touch: İletişimde kalalım
Let’s make a deal: Bir anlaşma yapalım
Let’s meet at 5 pm: Saat 5’te buluşalım
Let’s meet in front of the cafe: Kafenin önünde buluşalım
Like it or not: Hoşuna gitse de gitmese de
Look on the bright side: İyi tarafından bak
Look to your manners: Hareketlerine dikkat et
Looks good on you: Size çok yakışmış
May I have your attention?: Dikkatinizi bana verir misiniz?
May I have your phone number?: Telefon numaranızı alabilir miyim?
May I talk to the manager?: Müdürle konuşabilir miyim?
Mind your own business: Sen kendi işine bak
My battery is dead: Şarzım bitti
My battery is low: Şarzım az kaldı
My luggage is missing: Valizim kayıp
My stomach hurts: Karnım ağrıyor
Never mind: Olsun, dert etme
No hard feelings: Darılmaca yok
None of your business: Seni ilgilendirmez
Nonsense!: Saçmalık
Not bad at all: Hiç de fena değil
Not bad: Fena değil
Not my cup of tea: Benim tarzım değil
Not on your life!: Hayatta olmaz!
Not yet: Henüz değil
Nothing special: Özel bir şey yok
Oh olsun sana, bunu hak ettin
On second thoughts: Daha iyi düşününce
Once and for all: İlk ve son kez
One way and another: Öyle ya da böyle
Pick up your ears: Kulaklarını dört aç
Please, keep an eye on my luggage: Lütfen, valizime göz kulak olun
Poor you!: Kıyamam sana
Pull over your car: Arabanı sağa çek
Rest in peace: Huzur içinde yatsın
Same to you: Sana da
See you later: Sonra görüşürüz
Senden yakında haber almayı dört gözle bekliyorum
She lacks courage: Cesareti yok
Sleep well: İyi uykular
Slow down: yavaşla
So far so good: Şu ana kadar her şey yolunda
So so: Eh işte
Sooner or later: Er ya da geç
Sounds great: Kulağa harika geliyor
Speak of the devil: İti an çomağı hazırla
Spill the beans: Çıkar ağzındaki baklayı
Stop making noise: Gürültü yapmayı kes
Such is life: Olur böyle şeyler
Suit yourself!: Paşa gönlün bilir!:
Sure:
Tabi ki
Take a deep breath: Derin nefes al
Take care: Kendine iyi bak
Take it easy: Rahat ol, takma kafana
Take your time: Acele etmeyin
Talk to you later: Daha sonra konuşuruz
Teaching is a demanding job: Öğretmek emek isteyen bir iş
Tell me about yourself: Kendinden bahset
Thank you for your advice: Tavsiyeniz için teşekkürler
Thank you very much: Çok teşekkür ederim
That would be great: Bu harika olur
That’s all from me: Benden bu kadar
That’s all I need: Bu, tüm ihtiyaç duyduğum şey
That’s all: Hepsi bu kadar
That’s exactly what I think: Bu tam da düşündüğüm şey
That’s fine by me: Bana uyar
That’s great: Bu harika
That’s impossible: Bu imkansız
That’s incredible: Bu inanılmaz
That’s it: İşte bu
That’s just the way it is: Durum bundan ibaret
That’s not fair: Bu adil değil
That’s very kind of you: Çok kibarsınız
The ball is in your court: Top sizde
The weather is cold: Hava soğuk
There has been a mistake: Bir hata olmuş
There is no doubt about it: Buna hiç şüphe yok
There is no time like the present: Bugünün işini yarına bırakma
There is nothing to do: Yapacak bir şey yok
There is something I have to ask you: Sana sormam gereken bir şey var
There you go: Buyur, al bakalım
Things are getting better: İşler düzeliyor
Things are getting worse: İşler kötüye gidiyor
Things got out of hand: İşler kontrolden çıktı
Think it over: Bunu iyi düşün
This is the first time I have been here: İlk kez buradayım
This is very important: Bu çok önemli
Time is running out: Zaman tükeniyor
Time is up: Süre bitti
Too good to be true: Fazlasıyla iyi
unfortunately: maalesef
Union is strength: Birlikten kuvvet doğar
Watch out!: Dikkat et
Watch your mouth!: Doğru konuş
Well done: Aferin, iyi yapmışsın:
Well said: Ağzına sağlık
What a shame: Ne ayıp, ne kötü
What are you going to do tonight?: Bu akşam ne yapacaksın?
What are you talking about?: Neyden bahsediyorsun?
What can I do for you?: Sizin için ne yapabilirim?
What did you do last night?: Geçen akşam ne yaptın?
What did you do today?: Bugün ne yaptın?
What did you say?: Ne dedin?
What do you do?: Ne ile uğraşıyorsunuz?
What do you mean?: Ne demek istiyorsun?
What do you recommend?: Ne önerirsiniz?
What do you think about it?: Bunun hakkında ne düşünüyorsun?
What do you want me to do?: Ne yapmamı istiyorsun?
What do you want to do?: Ne yapmak istiyorsun?
What does it mean?: Bu ne anlama geliyor?
What happened?: Ne oldu?
What is your favourite team?: Favori takımın nedir?
What is your field of study?: Alanınız nedir?
What is your plan for tomorrow?: Yarın için planın nedir?
What should I do?: Ne yapmalıyım?
What should we do tonight?: Bu akşam ne yapalım?
What time is it?: Saat kaç?
What would you like to drink?: Ne içmek istersin?
What would you like to eat?: Ne yemek istersin?
What would you like?: Ne alırsınız?
What’s in it?: Bunun içinde ne var?
What’s the connection?: Ne alakası var?
What’s the date today?: Bugünün tarihi nedir?
What’s the matter with you?Neyiniz var?
What’s this all about?: Bu da nereden çıktı şimdi?
What’s up?: Naber?
When is your birthday?: Doğum günün ne zaman?
When were you born?: Ne zaman doğdun?
Where are you off to?: Nereye böyle?
Where do you live?: Nerede yaşıyorsunuz?
Where do you study?: Nerede okuyorsunuz?
Where do you study?: Nerede okuyorsunuz?
Where is the lost property office?: Kayıp eşya bürosu nerede?
Where is the nearest pharmacy?: En yakın eczane nerede?
Where shall we meet?: Nerede buluşalım?
Where were you born?: Nerede doğdun?
Which bus goes to Sultanahmet?: Sultanahmet’e hangi otobüs gider?
Which one do you want?: Hangisini istersin?
Who are you looking for?: Kimi arıyorsunuz?
Who cares: Kimin umrunda
Why do you think so?: Neden öyle düşünüyorsun?
Will you pass me the salt, please?: Bana tuzu uzatır mısın lütfen?
With all due respect,: Size saygım sonsuz ancak,
Would you like something to drink?: Bir şeyler içmek ister misin?
You always say that: Hep böyle diyorsun
You are breaking my heart: Kalbimi kırıyorsun
You are exaggerating: Abartıyorsun
You are nuts: Sen kafayı yemişsin
You are welcome: Rica ederim
You asked for it: Bunu sen istedin
You can call me anytime: Beni ne zaman istersen arayabilirsin
You can say that again!: Kesinlikle haklısın
You can trust me: Bana güvenebilirsin
You did a great job: İyi iş çıkardın
You don’t look your age: Yaşınızı göstermiyorsunuz
You got me wrong: Beni yanlış anladın
You had me worried: Beni endişelendirdin
You have got a point: Haklısın
You have your head in the clouds: Aklın bir karış havada
You keep on saying that: Sürekli bunu söylüyorsun
You know what I mean: Ne demek istediğimi biliyorsun
You look familiar to me: Seni gözüm bir yerden ısırıyor
You look tired: Yorgun görünüyorsun
You missed the boat: Fırsatı kaçırdın
You must be kidding!: Yok artık!
You reap what you sow: Ne ekersen onu biçersin
You scratch my back and I scratch yours: Sen bana yardım et, ben de sana yardım
You wanna’ say something?: Bir şey mi söylemek istiyorsun?
You’re on the right track: Doğru yoldasın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz en kısa sürede yayınlanacaktır.