18 Ocak 2024

İngilizce 500 Popüler İfade Oyunu

 













Soru bankasından her sefer rastgele 10 soru sorulur.

Yanlış yaptıklarınıza oyunun sonunda bakıp tekrar edebilirsiniz.



TAM EKRAN AÇ


İngilizce 500 Popüler İfade Listesi:


A lovely day, isn’t it?:  Güzel bir gün, değil mi?

A penny for your thoughts:   Sizin düşünceniz nedir?

A piece of cake:  Çok kolay

A stitch in time saves nine:  Bugünün işini yarına bırakma

Act your age:  Yaşına göre davran

All in all:  Herşeyi hesaba katınca,

All roads lead to Rome:  Hepsi aynı kapıya çıkar

All the best:  Herşey gönlünce olsun

Alright:  Peki, pekala

Am I pronouncing it correctly?:  Doğru telaffuz ediyor muyum?

Anytime:  Ne zaman istersen

Anyway:  Her neyse

Are you cheating on me?:  Beni aldatıyor musun?

Are you coming with me?:  Benimle geliyor musun?

Are you free this evening?:  Bu akşam müsait misin?

Are you hungry?:  Acıktın mı?

Are you kidding me?:  Dalga mı geçiyorsun?

Are you OK?:  İyi misiniz?

Are you ready?:   Hazır mısın?

As a matter of fact,:   Aslına bakarsan,

As far as I know:  Bildiğim kadarıyla,

As soon as possible:  Mümkün olan en kısa sürede

As soon as possible:  Mümkün olan en kısa zamanda

Barking dog seldom bites:  Havlayan köpek ısırmaz

Başka bir şeye ihtiyacınız var mı?

Be careful:  Dikkatli ol

Be my guest:  Rahatına bak

Be patient:  Sabırlı ol

Be quiet:  Sessiz ol

Beauty is only skin deep:  Dış güzellik gelip geçicidir

Believe it or not:  İster inan ister inanma

Best wishes:  İyi dileklerimle

Bil bakalım ne oldu?

Bless you:  Çok yaşa

Bu kadar konuşma yeter

Calm down:   Sakin ol

Can I ask you a question?:  Size bir soru sorabilir miyim?

Can I have the bill?:  Hesabı alabilir miyim?

Can I try it on?:  Üzerimde deneyebilir miyim?

Can we take a photo together?:  Birlikte fotoğraf çekinebilir miyiz?

Can you give me an example?:  Bir örnek verebilir misin?

Can you please repeat that?:  Lütfen bunu tekrar eder misiniz?

Can’t complain:  Bir şikayetim yok

certainly:  elbette

Cheer up a little:   Neşelen biraz

Come to your senses:   Kendine gel

Congratulations:  Tebrikler

Could be better:  Daha iyisi olabilirdi

Could I be excused?:  Müsadenizi isteyebilir miyim?

Could you please talk slower?:  Lütfen daha yavaş konuşur musunuz?

Couldn’t be better:  Daha iyi olamazdı

Count me in:  Beni de say, ben de varım

Cross your fingers for me:  Bana şans dile

definitely:  kesinlikle

Do me a favour:  Bana bir iyilik yap

Do you go to school?:  Okula gidiyor musunuz?

Do you have a cheaper one?:  Elinizde daha ucuzu var mı?

Do you mind if I smoke here?:  Burada sigara içmemde bir sakınca var mı?

Do you need anything else?: 

Do you need anything?:  Her hangi bir şeye ihtiyacın var mı?

Do you smoke?:  Sigara içiyor musunuz?

Do you understand what I am saying?:  Dediklerimi anlıyor musun?

Do you want to leave a message?:   Mesaj bırakmak ister misiniz?

Do yourself a favor:  Kendinize bir iyilik yapın

Don’t add insult to injury:  Yaraya tuz basma

Don’t apologize to me:  Benden özür dileme

Don’t be so childish:   Çocuk olma

Don’t be so modest:  Bu kadar mütevazi olma

Don’t beat around the bush:  Lafı dolandırma

Don’t bite off more than you can chew:  Boyundan büyük işe kalkışma

Don’t bother:  Zahmet etmeyin

Don’t count your chicken before they hatch:  Dereyi görmeden paçayı sıvama

Don’t ever do it again:  Bunu sakın bir daha yapma

Don’t get me wrong:  Beni yanlış anlama

Don’t keep me waiting long:   Beni uzun süre bekletme

Don’t keep the truth from me:   Benden gerçeği saklama

Don’t let me down:  Beni hayal kırıklığına uğratma

Don’t lie to me:  Bana yalan söyleme

Don’t look at me like that:   Bana öyle bakma

Don’t make a thing of it:   Bunu büyütme

Don’t make fun of me:  Benimle dalga geçme

Don’t mention it:  Lafı bile olmaz

Don’t piss me off:  Tepemin tasını attırma!

Don’t play dumb:  Bana aptal rolü yapma

Don’t put it out of your mind:  Bunu aklından çıkarma

Don’t take it personal:  Üstüne alınma

Don’t teach your grandma to suck eggs:  Tereciye tere satma

Don’t try my patience!:   Sabrımı taşırmayın

Don’t worry:  Endişelenme

Don’t you have anything better to do:   İşin gücün yok mu senin

Easier said than done:  Söylemesi kolay

Enjoy the trip:  İyi gezmeler

Enjoy your meal:   Afiyet olsun

Enjoy your new car:  Yeni arabanız hayırlı olsun

Enjoy your new haircut:  Sıhhatler olsun

Enough is enough:  Yetti artık!

Enough talk: 

Every cloud has a silver lining:  Vardır herşeyde bir hayır

Excuse me:  Afedersiniz,

Fair enough:  Gayet makul

Fill it up, please:  Depoyu fulleyin, lütfen

Fill out this form, please:  Bu formu doldurun lütfen

First things first:  Herşeyin bir sırası var

For God’s sake:  Allah’ını seversen,

For my sake:  Hatırım için

Frankly speaking:  Açık konuşmak gerekirse

Get cracking!:  Elini çabuk tut

Get lost!:  Kaybol gözümden!

Get out of here:  Buradan defol git

Get ready:  Hazırlan

Get well soon:  Geçmiş olsun

Give it your best shot:  Elinden gelenin en iyisini yap

Give me a break:  Hadi oradan, saçmalama

Give me a chance:  Bana bir fırsat ver

Give me a hand:  Bana yardım et

Give me five:  Çak bir beşlik

Go get some sleep:  Git biraz uyu

Go straight ahead:   Dümdüz gidin

Good afternoon:  Tünaydın

Good evening:  İyi akşamlar

Good for you:  Aferin

Good heavens!:   Vay canına

Good luck with that:  Sana kolay gelsin

Good morning:  Günaydın

Good riddance:  Hele şükür gittiler: 

Got it?:  Anladın mı?

Guess what?: 

Hang on:  Bekle biraz

Happy Eid:  İyi bayramlar

Hard nut to crack:  Çetin ceviz, zor

Haste makes waste:  Acele işe şeytan karışır

Have a good journey!:  İyi yolculuklar

Have a nice day:  İyi günler

Have a nice working day:  Hayırlı işler

Have fun:  İyi eğlenceler

Have some more:  Biraz daha al

Have we met before?:  Daha önceden tanışmış mıydık?

Have you decided what to do?:  Ne yapacağına karar verdin mi?

Have you ever been to Türkiye?:  Hiç Türkiye’de bulundun mu?

Have you seen it?:  Onu gördün mü?

He is not available now:   O, şuan müsait değil

Here we go:  İşte başlıyoruz

Here you are:  Buyrun

How about eating pizza?:  Pizza yemeye ne dersin?

How are you?:   Nasılsın?

How can I go to the city centre?:  Şehir merkezine nasıl gidebilirim?

How did you know that?:   Nerden bildin?

How do I use this?:  Bunu nasıl kullanırım?

How do you say it in English?:   Bunu İngilizce olarak nasıl söylersiniz?

How do you spell that?:  Bunu nasıl hecelersiniz?

How far is İstanbul from here?:  İstanbul buradan ne kadar uzakta?

How have you been?:  Görüşmeyeli nasılsın?

How is it going?:   Nasıl gidiyor?

How is the weather there?:  Orada hava nasıl?

How long does it take to go to Istanbul?:  İstanbul’a gitmek ne kadar zaman alır?

How long have you been here?:  Ne zamandır buradasın?

How many children do you have?:  Kaç çocuğunuz var?: 

How many languages do you know?:  Kaç dil biliyorsunuz?

How much is it?:   Bu ne kadar?

However you want:  Nasıl arzu ederseniz

Hurry up!:  Acele et

I admire you:  Hayranım size

I agree with you:  Sana katılıyorum

I am afraid I dialed the wrong number:  Korkarım yanlış numarayı çevirdim

I am afraid you are mistaken:   Korkarım yanılıyorsunuz

I am allergic to chicken:  Tavuğa alerjim var

I am at home:   Evdeyim

I am back:  Geri döndüm

I am bored to death:  Çok sıkıldım

I am broke:  Hiç param yok

I am coming right now:  Hemen geliyorum

I am cross with you:  Sana küstüm

I am doing well:  İyi gidiyor

I am done with your bullshit:  Saçmalıklarından gına geldi

I am easy:  Bana farketmez

I am feeling under the weather:  Keyfim yok, iyi hissetmiyorum

I am fine:   İyiyim

I am flattered:  Koltuklarım kabardı

I am glad to hear that:  Bunu duyduğuma sevindim

I am going to freak out:  Kafayı yiyeceğim

I am ill:  Hastayım

I am impressed by your performance:  Performansınızdan etkilendim

I am in a hurry:   Acelem var

I am in trouble:  Başım dertte

I am looking for a job:  İş arıyorum

I am looking for my wallet:  Cüzdanımı arıyorum

I am looking forward to hearing from you soon: 

I am lost:  kayboldum

I am not buying it:  Benim bu laflara karnım tok

I am not going anywhere:  Hiçbir yere gitmiyorum

I am not ready yet:  Henüz hazır değilim

I am not so sure about that:   Buna çok emin değilim

I am not working today:   Bugün çalışmıyorum

I am off today:  Bugün izinliyim

I am on a diet:   Diyetteyim

I am out of here:  Ben kaçtım, görüşürüz

I am outside:  Dışardayım

I am over the moon:  Çok mutluyum

I am proud of you:  Seninle gurur duyuyorum

I am sleepy:  Uykum var

I am sorry for being late:  Geç kaldığım için özür dilerim

I am sorry for your loss:  Başınız sağolsun

I am sorry to hear that:  Bunu duyduğuma üzüldüm

I am starving:  Çok acıktım

I am thirsty:   Susadım

I am tired:  Yorgunum

I am tongue-tied:   Dilim tutuldu

I am too busy:  İşim başımdan aşkın

I am truly impressed:  Gerçekten çok etkilendim

I am used to it:  Buna alışığım

I am waiting for you:   Seni bekliyorum

I can’t believe it:  Buna inanıyorum

I can’t hear you clearly:  Sizi net duyamıyorum

I can’t help it:  Elimde olan bir şey değil

I can’t stand such people:  Böyle insanlara katlanamıyorum

I can’t tell you how grateful I am to you:  Size ne kadar minnettarım anlatamam

I can’t wait to see you:  Seni görmek için sabırsızlanıyorum

I changed my mind:  Fikrimi değiştirdim

I did nothing:  Hiç bir şey yapmadım

I didn’t say that:  Öyle bir şey demedim

I don’t care:  Umrumda değil

I don’t feel like doing anything:  Canım hiç bir şey yapmak istemiyor

I don’t have enough money:   Yeterli param yok

I don’t have much time:  Çok vaktim yok

I don’t have the foggiest idea:  En ufak bir fikrim yok

I don’t know how to use it:  Bunu nasıl kullanacağımı bilmiyorum

I don’t know what to say:  Ne diyeceğimi bilmiyorum

I don’t know:  Bilmiyorum

I don’t mind:  Bana farketmez

I don’t smoke:  Sigara içmiyorum

I don’t think so:  Ben öyle düşünmüyorum

I don’t understand what you mean:  Ne demek istediğinizi anlamıyorum

I don’t want:  İstemiyorum

I feel much better:  Çok daha iyi hissediyorum

I feel no regret for it:  Bundan pişmanlık duymuyorum

I forgive you:  Seni affettim

I have a surprise for you:   Sana bir sürprizim var

I have lots of things to do:  Yapılacak çok fazla işim var

I have no other choice:  Başka seçeneğim yok

I have nothing to say to you:  Sana söyleyecek hiçbir şeyim yok

I haven’t seen you in ages:  Seni baya zamandır görmedim

I hope so:  Umarım öyle olur

I hope we meet again:  Umarım tekrar görüşürüz

I kinda’ expected this:  Bunu biraz da bekliyordum

I knew it all along:  Bunu en başından biliyordum

I know him by sight:  O’nu simaen tanıyorum

I know what you mean:  Ne demek istediğinizi biliyorum

I live in Bandırma:  Bandırma’da yaşıyorum

I lost contact with some of my friends:  Arkadaşlarımdan bazısıyla irtibatı kaybettim

I made a mistake:  Bir hata yaptım

I must go now:  Şimdi gitmem lazım

I need some time to rest:  Dinlenmek için biraz zamana ihtiyacım var

I need to practise my English:  İngilizce’mi pratik yapmam lazım

I need your help:  Yardımına ihtiyacım var

I owe you one:  Bu iyiliğini unutmam

I really appreciate your help:  Yardımınızı gerçekten takdir ediyorum

I saw it with my own eyes:  Kendi gözlerimle gördüm

I slept all day:  Tüm gün uyudum

I smell a rat:  Burnuma kötü kokular geliyor

I study at university:  Üniversite’de okuyorum

I study electronics:  Elektronik okuyorum

I thought as much:  Buna hiç şaşırmadım

I told you so:  Sana söylemiştim

I trust you:  Size güveniyorum

I want to show you something:  Size bir şey göstermek istiyorum

I was born in Isparta:  Isparta’da doğdum

I was so frightened:  Çok korkmuştum

I will be there in 10 minutes:  10 dakikaya oradayım: 

I will call you later:  Sizi daha sonra arayacağım

I will do my best:  Elimden gelenin en iyisini yapacağım

I will get a haircut:  Saçlarımı kestireceğim

I wish I had a car:  Keşke bir arabam olsa

I wish I were there:  Keşke orada olsam

I wish you a speedy recovery:  Acil şifalar dilerim

I would love to:  İsterim

I’d like some water:  Biraz su istiyorum

I’ll be right back:  Hemen döneceğim

I’ll see to it:  Ben o işi halledeceğim

I’m cool:   iyiyim

I’ve been keeping out of trouble:  Bir yaramazlık yok

If you need help, let me know:  Yardıma ihtiyacın olursa haberim olsun

Is there a restaurant near here?:  Buraya yakın bir lokanta var mı?

Is this yours?:  Bu sizin mi?

It depends on you:  Sana bağlı

 It depends:  Duruma göre değişir

It doesn’t appeal to me:   Bana hitap etmiyor

It doesn’t matter:  Önemli değil, farketmez

It doesn’t work that way:  Bu işler bu şekilde yürümez

It is a deal:   Anlaştık

It is almost finished:  Neredeyse bitti

It is better than nothing:  Hiç yoktan iyidir

It is beyond me:   Bu beni aşar

It is freezing:  Hava aşırı soğuk

It is getting late:  Vakit geç oluyor

It is hot today:  Bugün hava sıcak

It is my treat:  Bendensin, ben ısmarlıyorum

It is no use + v(ing):  Faydası yok

It is not rocket science:  O kadar zor değil

It is not worth it:   Buna değmez

It is scorching hot:  Hava kavurucu derece sıcak

It is time to go:  Gitme vakti geldi

It is too late:  Artık çok geç

It is up to you:  Sana kalmış, senin bileceğin iş

It is very thoughtful of you:  Çok düşüncelisiniz

It is your turn:   Sıra sende

It makes no difference for me:   Benim için farketmez

It makes sense:   Bu mantıklı

It seems alright:  Tamam gibi gözüküyor

It serves you right: 

It smells awful:  Bu berbat kokuyor

It tastes really nice:  Tadı gerçekten güzel

It was nice chatting with you:  Seninle sohbet etmek güzeldi

It was totally my fault:  Tamamen benim hatamdı

It works for me:  Bu işime yarar

It’s against the law:  Bu kanuna aykırı

It’s not gonna’ work!:  Bu işe yaramayacak

It’s not mine:  Bu benim değil

Just a moment, please:  Bir dakika lütfen

Just between you and me:  Sadece aramızda

Just don’t do anything stupid:  Sakın aptalca bir şey yapma

Just getting by:  İdare ediyoruz işte

Just kidding:  Sadece şakaydı

Keep in your mind:  Aklında tut

Keep me posted:  Beni bilgilendir

Keep the change:  Üstü kalsın

Keep up the good work:  Aferin böyle devam et

Keep your nose out of my business:  İşime burnunu sokma

Let me get this straight:  Şunu bir açıklığa kavuşturalım

Let’s call it a day:  Bugünlük bu kadar yeter

Let’s check it out:  Şuna bir göz atalım

Let’s face it:  Gerçeği kabul edelim

Let’s get to the point:  Esas meseleye gelelim

Let’s go dutch:  Herkes kendisi ödesin

Let’s go for a walk, shall we?:  Yürüyüşe çıkalım, olur mu?

Let’s go on:  Devam edelim

Let’s go:  Haydi gidelim

Let’s keep in touch:  İletişimde kalalım

Let’s make a deal:  Bir anlaşma yapalım

Let’s meet at 5 pm:  Saat 5’te buluşalım

Let’s meet in front of the cafe:  Kafenin önünde buluşalım

Like it or not:  Hoşuna gitse de gitmese de

Look on the bright side:  İyi tarafından bak

Look to your manners:  Hareketlerine dikkat et

Looks good on you:  Size çok yakışmış

May I have your attention?:  Dikkatinizi bana verir misiniz?

May I have your phone number?:  Telefon numaranızı alabilir miyim?

May I talk to the manager?:  Müdürle konuşabilir miyim?

Mind your own business:  Sen kendi işine bak

My battery is dead:  Şarzım bitti

My battery is low:  Şarzım az kaldı

My luggage is missing:   Valizim kayıp

My stomach hurts:   Karnım ağrıyor

Never mind:  Olsun, dert etme

No hard feelings:   Darılmaca yok

None of your business:  Seni ilgilendirmez

Nonsense!:  Saçmalık

Not bad at all:  Hiç de fena değil

Not bad:  Fena değil

Not my cup of tea:  Benim tarzım değil

Not on your life!:  Hayatta olmaz!

Not yet:  Henüz değil

Nothing special:  Özel bir şey yok

Oh olsun sana, bunu hak ettin

On second thoughts:  Daha iyi düşününce

Once and for all:   İlk ve son kez

One way and another:  Öyle ya da böyle

Pick up your ears:  Kulaklarını dört aç

Please, keep an eye on my luggage:   Lütfen, valizime göz kulak olun

Poor you!:  Kıyamam sana

Pull over your car:  Arabanı sağa çek

Rest in peace:  Huzur içinde yatsın

Same to you:   Sana da

See you later:  Sonra görüşürüz

Senden yakında haber almayı dört gözle bekliyorum

She lacks courage:  Cesareti yok

Sleep well:  İyi uykular

Slow down:   yavaşla

So far so good:  Şu ana kadar her şey yolunda

So so:  Eh işte

Sooner or later:   Er ya da geç

Sounds great:  Kulağa harika geliyor

Speak of the devil:  İti an çomağı hazırla

Spill the beans:  Çıkar ağzındaki baklayı

Stop making noise:  Gürültü yapmayı kes

Such is life:  Olur böyle şeyler

Suit yourself!:  Paşa gönlün bilir!: 

Sure: 

Tabi ki

Take a deep breath:  Derin nefes al

Take care:  Kendine iyi bak

Take it easy:  Rahat ol, takma kafana

Take your time:  Acele etmeyin

Talk to you later:  Daha sonra konuşuruz

Teaching is a demanding job:  Öğretmek emek isteyen bir iş

Tell me about yourself:   Kendinden bahset

Thank you for your advice:  Tavsiyeniz için teşekkürler

Thank you very much:  Çok teşekkür ederim

That would be great:  Bu harika olur

That’s all from me:  Benden bu kadar

That’s all I need:  Bu, tüm ihtiyaç duyduğum şey

That’s all:  Hepsi bu kadar

That’s exactly what I think:  Bu tam da düşündüğüm şey

That’s fine by me:  Bana uyar

That’s great:   Bu harika

That’s impossible:  Bu imkansız

That’s incredible:   Bu inanılmaz

That’s it:  İşte bu

That’s just the way it is:  Durum bundan ibaret

That’s not fair:  Bu adil değil

That’s very kind of you:  Çok kibarsınız

The ball is in your court:  Top sizde

The weather is cold:  Hava soğuk

There has been a mistake:  Bir hata olmuş

There is no doubt about it:  Buna hiç şüphe yok

There is no time like the present:   Bugünün işini yarına bırakma

There is nothing to do:   Yapacak bir şey yok

There is something I have to ask you:  Sana sormam gereken bir şey var

There you go:  Buyur, al bakalım

Things are getting better:  İşler düzeliyor

Things are getting worse:  İşler kötüye gidiyor

Things got out of hand:   İşler kontrolden çıktı

Think it over:  Bunu iyi düşün

This is the first time I have been here:  İlk kez buradayım

This is very important:  Bu çok önemli

Time is running out:   Zaman tükeniyor

Time is up:  Süre bitti

Too good to be true:  Fazlasıyla iyi

unfortunately:  maalesef

Union is strength:  Birlikten kuvvet doğar

Watch out!:  Dikkat et

Watch your mouth!:  Doğru konuş

Well done:  Aferin, iyi yapmışsın: 

Well said:  Ağzına sağlık

What a shame:  Ne ayıp, ne kötü

What are you going to do tonight?:  Bu akşam ne yapacaksın?

What are you talking about?:   Neyden bahsediyorsun?

What can I do for you?:  Sizin için ne yapabilirim?

What did you do last night?:   Geçen akşam ne yaptın?

What did you do today?:  Bugün ne yaptın?

What did you say?:  Ne dedin?

What do you do?:  Ne ile uğraşıyorsunuz?

What do you mean?:  Ne demek istiyorsun?

What do you recommend?:   Ne önerirsiniz?

What do you think about it?:  Bunun hakkında ne düşünüyorsun?

What do you want me to do?:   Ne yapmamı istiyorsun?

What do you want to do?:  Ne yapmak istiyorsun?

What does it mean?:  Bu ne anlama geliyor?

What happened?:  Ne oldu?

What is your favourite team?:  Favori takımın nedir?

What is your field of study?:  Alanınız nedir?

What is your plan for tomorrow?:   Yarın için planın nedir?

What should I do?:   Ne yapmalıyım?

What should we do tonight?:  Bu akşam ne yapalım?

What time is it?:  Saat kaç?

What would you like to drink?:  Ne içmek istersin?

What would you like to eat?:   Ne yemek istersin?

What would you like?:   Ne alırsınız?

What’s in it?:  Bunun içinde ne var?

What’s the connection?:  Ne alakası var?

What’s the date today?:  Bugünün tarihi nedir?

What’s the matter with you?Neyiniz var?

What’s this all about?:  Bu da nereden çıktı şimdi?

What’s up?:   Naber?

When is your birthday?:  Doğum günün ne zaman?

When were you born?:   Ne zaman doğdun?

Where are you off to?:  Nereye böyle?

Where do you live?:  Nerede yaşıyorsunuz?

Where do you study?:  Nerede okuyorsunuz?

Where do you study?:  Nerede okuyorsunuz?

Where is the lost property office?:  Kayıp eşya bürosu nerede?

Where is the nearest pharmacy?:  En yakın eczane nerede?

Where shall we meet?:   Nerede buluşalım?

Where were you born?:  Nerede doğdun?

Which bus goes to Sultanahmet?:  Sultanahmet’e hangi otobüs gider?

Which one do you want?:  Hangisini istersin?

Who are you looking for?:  Kimi arıyorsunuz?

Who cares:  Kimin umrunda

Why do you think so?:  Neden öyle düşünüyorsun?

Will you pass me the salt, please?:  Bana tuzu uzatır mısın lütfen?

With all due respect,:  Size saygım sonsuz ancak,

Would you like something to drink?:  Bir şeyler içmek ister misin?

You always say that:  Hep böyle diyorsun

You are breaking my heart:  Kalbimi kırıyorsun

You are exaggerating:  Abartıyorsun

You are nuts:  Sen kafayı yemişsin

You are welcome:  Rica ederim

You asked for it:  Bunu sen istedin

You can call me anytime:  Beni ne zaman istersen arayabilirsin

You can say that again!:  Kesinlikle haklısın

You can trust me:  Bana güvenebilirsin

You did a great job:  İyi iş çıkardın

You don’t look your age:  Yaşınızı göstermiyorsunuz

You got me wrong:  Beni yanlış anladın

You had me worried:  Beni endişelendirdin

You have got a point:  Haklısın

You have your head in the clouds:  Aklın bir karış havada

You keep on saying that:  Sürekli bunu söylüyorsun

You know what I mean:  Ne demek istediğimi biliyorsun

You look familiar to me:  Seni gözüm bir yerden ısırıyor

You look tired:  Yorgun görünüyorsun

You missed the boat:  Fırsatı kaçırdın

You must be kidding!:  Yok artık!

You reap what you sow:  Ne ekersen onu biçersin

You scratch my back and I scratch yours:  Sen bana yardım et, ben de sana yardım

You wanna’ say something?:  Bir şey mi söylemek istiyorsun?

You’re on the right track:   Doğru yoldasın



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz en kısa sürede yayınlanacaktır.